Efes'in Tarihi
Efes Antik Şehri
Önceleri Leleglerin ve Karialilarin yaşadıkları bu bölgede geleneğe góre efsanevi kral Kodros'un oğullarından biri olan Androklos Efes şehrini kurmuştur. Kent, diğer lon yerleşmeleri gibi en geç M.Ö. 10. yüzyılda kolonize edilmiş olmalıdır. Helenler buraya geldiklerinde, Anadolu'nun hemen her yerinde görüldüğü üzere ana tanrıça Kybele'yi bastanri olarak buldular. Yerli halkla anlaşmak için synkretism yolu ile Artemis'i ana tannca ile bir tutarak aynı yerde tapınmaya başladılar. ilk yerleşmenin, Artemision'un 1200 m batisinda olan Koressos limaninda kurulduğu düşünülmektedir (Şek.318 ). Efes başlangiçta krallar, sonra aristokrat oligarşi, daha sonra da tiranlarca yönetilmiştir. Efes M.Ö.7 yüzyılın ilk yarısında Kimmerler tarafından ele geçirildi ve ancak ayni yüzyılın ortalarından sonra gelişmeye başladı. 6. yüzyılın ortasına doğru kent Lydia 'nin egemenliği altinagirdi. Kroisos'un tapinağa hediye ettiği columnae caelatae (kabartmalı sütunlar)'dan anlaşildığına göre Lydia ile Efes arasında sıkı bir ilişki vardır. Bununla beraber Efesliler, Koressos limanındaki kuvvetle tahkim edilmiş kentlerini terk etmek ve Artemision yakıninda yerleşmek zorunda kalmışlardır. Bu ikinci yerleşme bugün su düzeyinin altında kaldığı için buradaki Artemis Tapınağı'nın (Şek. 320-323 ) dışında herhangi bir kalıntıyı açmak olanağı bulunmamaktadır. İskender'in ölümünden sonra bütün lonia ile birlikte Efes kenti Lysimachos'un eline geçmiştir. Koressos Daği'nin (Bülbül Dağı) güney ve bati etekleri üzerindeki 10 m. yükseklikte ve 9 km. uzunluğunda bir kent duvarı ile çevrelenmiş geniş nu bif Efes te oturmaya zorlayarak kent nüfusunun artmasını sağladı. Gerçekten kisa bir parçasIdır,bu sure içinde Efes, Anadolu'nun en kalabalık kenti haline geldi. Hellenistik Dönemde Efes,Seleukoslar tarafından yönetilmiş ve M.Ö190 tarihinde sonrada Bergama krallığına bağlanmıştır. M.Ö 133 tarihinde Bergama Krallığı ile birlikte Romalıların egemenliği altına giren Efen, Julius Caesar döneminde diğer Anadolu kentleri gibi ağır vergiler altında ezildi; ancak kent Augustus devrinden başlayarak iki yuzyil süresince en parlak ve mutlu günlerini yaşadi. M.S. 150 yıllarında yaşamış olan Aristeides'e gore Efes o dönemin en varlıklı ticaret merkezi olup, bütün Bati Anadolu'nun bankacilik işlerini yürütüyordu. Efesliler kentlerini Asia'nin yani lonia'nin başkenti olarak sayiyorlardı. Antik devrin M.S. 3. yüzyil boyunca ve 4. yüzyıl ortalarina kadar süren çekişme ve karışıklık dolu döneminden sonraki sürede Efes, Justinian zamanina (M.S. 527-565) degin, 3. altın cağini yaşadi. Hiristiyanliğin burada hizla yayilmasi nedeniyle birço onemli ve guzel yapi inşa edilmistir. Ayasuluk'taki kale ve içindeki St. John Kilisesi bu devirde yapılmıştır. Efes son parlak günlerini ise 14. yüzyılda Selçuklular Devri'nde yaşamıştır.Efes te ilk kez 1869 tarihinde Ingiliz arkeoloğu J.T. Wood kaziya başlamiş ve Artemis 1913e değin yaptıkları geniş araştırmalarla kentin Hellenistik ve Roma devirlerine ait kalintilarını Tapinagi'ni ortaya çikartmiştır. Arkasından Avusturyali bilim adamlar 1895 ten 1913'en bulmuşlardır.Avusturyalılar Birinci Dünya Savaşı'ndan Sonra Josef Keil'in ve kinci Dünya Savaşi'nin ardindan Franz Miltner ile Fritz Eichler'in yönetiminde yaptiklar kazlarla Turkiye nin bu en zengin ve en iyi korunmuş eski kentini gün işiğina çikarmaya devam ettler. Onların arkasından kazılar Profesör Hermann Vetters tarafindan seçkin bir bilim heyeti ile 1986 yilina değin yürütülmüştür.1986 dan sonra kazilar Prot.G. Langmann, onun ardindan Prof.S. Karwies idaresinde üçlü bir heyet ile yapılmıştır.
Ayasuluk Tepesi (Şek.318). Bu tepe Erken Hiristiyan, Bizans ve Selçuk devirleri boyunca iyi tahkim edilmiş bir kale ile savunulmuştur. Halen ayakta duran sur, Erken Hiristiyanlik Devrinde inşa edilmiş olup, sonradan Selçuklular zamaninda buyük bir restorasyona uğramiştır. Kale duvarıindaki ana giriş kapısı (1) Roma yapilarından, ozelikle stadyumdan (6) sökülerek alinmiş taşlarla M.S. 6. yüzyılda yapilmıştır.
St. John Kilisesi (Sek.318 no2 şek 319). M.S. 2. yüzyıla değin uzanan bir Hiristyan efsanesine göre St. John bu tepe üzerinde yaşamış ve ðldüğunde buraya gömülmuştur. Mezarin ustune once bir anit dikilmiş, M.S. 4. yüzyılda bu anitin çevresine çatısı ahşap olan bir kilise yapimiş; yüz yil sonra da buraya Justinian (M.S.527-565) tarafından halen kalintiları ayakta duran kubbeli bir bazilika inşa ettirilmiştir (Şek.319). hiay seklinde olan yapiya batidan atrium adı verilen bir avlu ile giriliyor, bu avlu da dogudan narthexe açiliyor ve buradan da geçilerek dogruca kilisede orta nefe ulaşiliyordu. Orta nef ile transeptin üstlerini alti kubbe örtüyor, yan neflerin üstlerindeki galeriler ise değin kesintisiz olarak devam ediyordu. St. John' un mezarı en ortadaki kubbeli bölümün altındadır. Mezardaki bir delikten çikan kutsal tozun iyleştirici özwelliği olduğuna inanılır. St. John' un mezari Orta Çağ boyunca Hiristiyanlık dünyasının en önemli ziyaret yerlerinden bir olmuştur. Orta odanin doğusunda ve papazlarin oturouk avrilmiş olarak, yarim elips şeklinde bir synthronon bulunmaktadır.1973'ten beri kazılar ve restorasyon calışmaları George B. Quatman'in parasal katkilart ile Ekrem Akurgal bașkanliğindaki bir heyet tarafından St. John Kilisesi'nin çeşitli yerlerinde yapilmiştir (Lev. 16). Kazilar, merkezi kubbeli bir yapi olan baptisteriumun bulunmasina yol açmiştir. Ortasinda bir vaftiz havuzu yer alan bu yapiya ait chapellede (özel tapinma yeri) görülen ve azizleri tasvir eden freskler, olasılikla M.S. 10. yüzyılda yapılmişlardir.
Isa Bey Camii (Şek. 319 No. 3). Selçuklu sanatının en önemli eserlerinden biri, Aydin bölgesini yöneten beyliğin bir üyesi olan Isa Bey tarafindan Ayasuluk Tepesi'nde inşa ettirilen camidir. Oldukça iyi korunmuş bu yapı bir yazita göre, M.S. 1375 de tamamlanmiştir. Katharina Otto-Dorn tarafindan saptandiği üzere bu yapi, hem avlulu Türk cami tipinin hem de transepti olan Anadolu sütunlu camilerinin bilinen en eski örneğidir. Isa Bey camii zengin süslemelerinin detayları, özellikle bitkisel motiflerle stalaktitlerinin biçimleri ve guney kubbesinin fayans mozaikleri ayrica batidaki ana kapinin anitsal yüksekliği ile tipik Selçuklu özellikleri göstermektedir. Bu cami, sözü geçen ayrintilari ve güzel mermer işciliği ile Milet'teki İlyas Bey Camii'nin bir benzeri olup, Selçuklu ve Osmanli devirleri arasındaki Geçiş Devri Türk stilinin göz alici bir eseridir.
Efes Artemis Tapinağı (Sek. 320-323). Dünyanin yedi harikasindan bir olarak anılan Artemision, gerçekten görkemli bir yapi idi. Çünkü bu tapinak Hellen dünyasının en büyük yapısı yapisı, antik çağın da tamamı mermerden inşa edilmiş anitsal ölçüdeki ilk mimarlık eseridir. Her ne kadar Artemision'dan bugün yerinde, bazi temel kalıntılarından başka bir şey kalmamışsa da, kazi Sirasinda ele geçen parçalarin yardimiyla bu çok önemli eserin bir rekonstrüksiyonunu çizmek olanaği dogmuştur (Şek. 323) . Hellenler gelmeden önce Artemis Tapinağr'nin yeri, yorenin sakinlerince tapınılan Anadolunun ana tanriçası Kybele'ye ait kutsal bir alandi. Artemis Tapinaği'nin hiçbir topografik zorunluk olmadan, tipkı Sardes ve Magnesia daki Artemis tapinaklarindaki (şekil 308-310,334) gibi batıya bakması bunun bir belirtisidir. IngilIz arkeologlarinca yürütülen kazilarda Arkaik Artemision'un altında üç yapi evresinin varligi saptanmiştir. ilk yap(a evresi) bir sunak, ikinci ve üçüncü yapilar (B ve C evreleri) birer naiskostan oluşuordu.Tapinağin altında bulunmuş olan (bugün Istanbul Arkeoloji Muzeleri'nde korunmaktlar) güzel fildişi ve altın sanat eserlerini en eskileri M.Ö. 7. yuzyilin başina göre, ilk Hellen yapisi, yani A evresine ait olan sunak, yaklaşik M.Ö. 700 yillar da inşa edilmiş olmalidır. Arkaik Artemision'dan önceki naiskos yani C evresine giren kült yapisi 14,63 x 28,20 m. ölçüsündeki bir alanı kaplyor ve bu yapiyi bir temenos duvar ceviriyordu. Wilhelm Alzinger'e göre bu tapınak Tiran Pythagoras zamanında yani M.O 6. yüzyılın başında inşa edilmiş olmalidir. Istanbul Arkeoloji Muzeleri'ndeki iki fildişi eser görünüşe göre bu C evresine aittir. Bir phiale (libasyon kabi) ile küçük bir oinochoe (sarap testisi) taşiyan güzel fildişi figürin (Sek. 265-267şekil) ve altın bir heykelcik (Lev. 12) bu naiskostaki tanriçaya sunulmuş eserlerdir.
Vedius Gymnasionu (Sek. 318, No. 5; Sek. 325). Efes'in önde gelen varliklı kisilerinden olan Publius Vedius Antoninus'un M.S. 150 tarihlerinde yaptirdiği, dostu ve hamisi Imparator Antoninus Pius ile tanriça Artemis'e sunduğu gymnasion, kentin en iyi korunmuş eserlerinden biridir. Bu yapı Roma mimarisinde adet oldugu uzere bir gymnasi ve bir hamamin birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Yapi toplulugunun dogusunda yer alan palaestranin propylonu güneydedir. Bu giriş, zamaninda heykellerle süslü idi. Propylonun batisındaki uzun oda tuvalet olup, buraya hem guneyden hem de batidan yani sokaktan girilebiliyordu.Palaestranın batı kolonadinın batisinda, günümüze değin buyük bir bölümü kalan önü açık büyük odanın, her Roma gymnasionunda bulunan tõren ya da imparator salonu olmasi gerektir. Salon un batı duvarıinın ortasındaki nişte bir zamanlar yer alan heykelin kaidesi bulunmaktadır. Vedius bu yapiyı Antoninus Pius'a (M.S. 138-161) sunduğuna göre, nişteki heykelin bu imparatora ait olması gerekmektedir. Burada yaklaşık M.S. 200 yillarina tarihlenen bir sofist heykeli bulunmuştur. Nişin önündeki sunak, tören günlerinde öğretmenlerin ve öğrencilerin kurban sunmalarına yariyordu. Planda No. Ill ile gösterilen ve yapinin genişliğince uzanan büyük salon, spor ve jimnastik hareketlerinin yapıldigi yerdi. Apodyterium ya da soyunma odasi olan VI No'lu odanın iki girişi vardı. Guney doğu köşedeki diğer bir kapi sokağa açılıyordu. Ancak bu kitapta verilen resimde bu ayrintı belirtilmemiştir (Şek. 325). Bu odanıin dört kenarında duvar dipleri boyunca yer alan banklar üzerindeki delikler, değerli eşyaların saklanmasina yarayan kutular için yapilmiştir. Ortadaki V No'lu salon, frigidarium yani soğukluk bölümüidi. Odanin kuzeyinde ve guneyinde soğuk su ile yıkanmak için birer banyo teknesi, ortasında ise fıskiyeli kuçuk bir havuz bulunuyordu. V No'lu odanın doğusundaki IV No'lu yer natatioyu yani yüzme havuzunu içinde bulunduruyordu. XI No'lu odaya künklerle sicak su geliyordu. Ancak doşemenin alti isitilmadiğı için burasI tepidarium yani iliklık bölümü olmalidır. X ve XI NO Iu odalara yer altindan geçilebiliyordu. Döseme altındaki bu bodrumlarda küçük kubbeli tirinlar (külhanlar) bulunuyor ve geceli gündüzlů yakılan ateşle sürekli olarak gerekli sicak hava sağlaniyordu. Sicak hava kanallarla XV-XIX No'lu caldarium yani sicaklık adini alan odalarin doşeme altlarına ve içi boş tuğladan yapılmiş duvarlarina gönderiliyordu. Ayrıca külhanlarda isitilan su, caldarium odalarindaki sicak banyo teknelerine gidiyordu.
Efes te Roma Çaği boyunca, ayrica Liman Hamamları (Sek. 318 No. 11), tiatro gymnasionu (Sek 318.No. 12), Varius Hamam (Şek.331 No. 22) ve Doğu Gymnasionu adları ile anilan yıkanma ve spor yapiları vardı. Erken Hiristiyanlık Döemi nde bunlara Skolastikia Hamamları (Şek. 328 No. 9) ile Bizans Hamamı (Şek. 318No. 8) eklenmiştir.
Stadyum (şek.318 No. 6). Vedius Gymnasionu'nun güneyinde bulunan stadyum her ceşit törenin, atletik yarişmalarin, araba koşularının ve gladyatör dövüşlerinin yapildiği yerdi. Güneydeki oturma yerleri Pion, yani bugünkü Panayır Daği'nin etekleri uzerinde bulunmaktadir. Kuzeydeki oturma yerleri ise tonozlu ayaklar üzerinde inşa edilmiştir. Oturma yerleri Erken Hiristiyanlık Dönemi'nde Ayasuluk surunun yapılmasıinda kullanildiklari için stadyum çok tahrip görmüştür. Stadyumun yalniz batı yönügün işiğina çıkarilmiştir. Yerde duran sütun altliklarından anlaşıldiğina göre, stadyuma bir kemer Sirasi ile giriliyordu. Ele geçen yazitlardan stadyumun Imparator Neron (M.S. 54-68) zamaninda inşa edildiği öğrenilmiştir. Girişteki sütun kaidelerinin arasında yer alan ve özensiz bir işcilik gösteren mermer ödül vazoları ile zeytin dalı ve tavşan tasvirli plakalar M.S. 3. ya da 4. yüzyilda stadyumda yapilan değişiklikler sirasındandir. Gladyatör dövüşleri ile hayvan kizdırma eğlenceleri stadyumun doğu ucunda yapılıyordu. Bizans Hamamı (Sek. 318 No. 8). Vedius gymnasionu ile stadyumun önünden geçen tören yolunun batisinda bulunan yapı, bol kullanilmiş apsislerinden de anlaşılacağ üzere Hiristiyanlık Dönemine ait olup, büyük bir olasilıkla 6. yüzyılda inşa edilmiş bir hamamdir. Meryem Ana Kilisesi (Sek. No. 9). Efes'teki en önemli Hiristiyanliık eseri olan Meryem Ana Kilisesi, bir Roma yapisinin içinde yer almaktaydi. Roma yapIsI M.S. 2. yüz yılin ilk yarısinda inşa edilmiş olup, 30m. genişliğinde, 260 m. uzunluğunda, iki sütun sirası ile bir orta nef ve iki yan nefe ayrılmiş, dar yönlerinde apsis biçimli birer exedrası bulunan ve Roma agoralarının "bazilika" adi verilen yapi tipine (Şek 306) girmektedir. Yan nefler sonradan, ancak yine M.S. 2. yüzyılın birinci yarisinda birçok küçük bölümlere ayrilmişti. M.S. 2. yüzyılın ortalarında yaşayan hatip Aristeides'in Efes'i, Asia'nın yani Batı Anadolu'nun bankası ve devrinin en önemli ticaret merkezi olarak tanımladığı göz önüne alinirsa, bu büyük Roma yapisının bir tahıl ve para borsasi olduğu akla gelmektedir. 260 m. uzunluğundaki yapinin orta nefinde, buyuk bir olasılıkla mallar sergileniyor, alicilar toplaniyor ve yan neflerdeki küçük odalarda da bankerler ile .araciların büroları bulunuyordu. Iki uçtaki apsislerde yer alan exedralarda da, agoralarin bazilikalarinda yapildiği gibi mahkeme işlerinin görüldügu olasidir. Yapinin, Kenn merkezinde ve imana çok yakın bir yerde bulunusu, onun bir ticaret ve borsa binasi oldugu duşüncesine güç kazandırmaktadır. M.S. 3. yüzyılda, o zamanki dünyanın geçirdiği bunalimlardan sonra bu borsa olasiIıkla çalişmasini durdurmuştur. Bu siralarda yöredeki Hiristiyan toplulugu, M.S. 4. yüz yilin hemen başlarında, sözkonusu büyük Roma yapisinin bati ucunda ilk kiliselerini yaptılar. Roma bazilikasınin apsisli bati exedrasını biraz değiştirerek onun dogusuna dörtgen bir atrium ile mozaik tabanlı bir nartex inşa ettiler. Hiristiyanlar sonraki devirlerde de arka arkaya iki kilise daha ekleyerek Roma bazilikasınin yaridan çogunu Kiliselere dönüştürduler. Roma bazilikasının doğuda kalan bölümü ise piskoposun ve diger dinle ilgili yüksek rütbeli kişilerin oturmalarina ayrıld. Atriumun kuzeyine yapilan baptisterium 4. yüzyildandir. Bu silindir biçimli vaftiz evi, bugün de çok iyi korunmuş durumdadir. llk Hiristiyan torenlerine göre, vaftiz edilecek olanlar yapinin ortasindaki havuZun içinde bulunan suya üç kez dalıp çıkarlar ve sonra da kokulu yağlarla ovulurlardi. Nişler ve girişler arasinda bulunan duvarlar, yüzeylerindeki büyük haç işaretlerinden ve var olan deliklerden anlaşilacagi uzere metalden yapilmış rozet motifleri ile bezenmişti. M.S. 431 ylinda bu kilisede toplanan üçüncü "Ecumenik Meclis zorlu tartışmalardan sonra, Meryem Ana'nın oğlu lsa'yı, tanrinın oğlu olarak doğurduğu doktrinini onayladi. İlk Meryem kilisesinin Efes'te inşa edilmesi ve söz konusu meclis kararinin bu kilisede alinması büyük bir olasil kla M.S. 1. yúzylın ikinci dörtiüğünde, Meryem Ana'nin gerçekten bu kentte oturmuş olmasından ileri gelmiştir. Bilindiği üzere Hz. Isa çarmihta iken, annesini St. John'a emanet etmişti. St. John'un yaptiğı çeşitli seyahatler dişında Efes' te oturduğu düşünülürse, Hz. Meryem in de bu kentte onunla birlikte kaldiğı ve ölümünden sonra da burada gömüldüğü konusundaki düşünce akla yakın gelmektedir. Nitekim Hiristiyan dünyası bu inarniştadır ve Papa VI. Paul da 1967 yilında bu kilisede görkemli bir dinsel tören yaparak bu inanişı kantlamıştır. 1985'ten beri Meryem Kilisesi restore edilmektedir.
Liman Gymnasionu ve Hamamları (Şek. 318, No. 10, 11). Efes kentinin en büyük mimari topluluğu olan bu yapilarin, bugúne değin küçük bir bölümünün kazılmasina karşin ayakta duran kalıntiları çok etkileyicidir. Gymnasionun biri 90 x 90 m., ötekisi 200x 240 m. ölçüsünde olmak üzere iki palaestrasi, yani beden hareketlerinin yapıldiği yeri vardi (Sek.318, No. 10, 11). Yapinin uzunluğunun tamami 360 m. idi. Bubüyük gymnasionun inşası Imparator Domitian (M.S. 81-96) zamaninda başlamış ve herhalde büyük ölçüde onun zamaninda tamamlanmiştır. Büyük palaestra Hadrian Döneminde (M.S.117-138), Asia'nın (yani Batı Anadolu'nun) baş rahibi Claudius Verulanus tarafindan baştan aşağı mermer plakalarla kapatilmiştir. Burada 13 çeşit renkte mermer kullanildigı saptanmıştır. Duvarlarda, kaybolan mermer plakaların yerlerinde, onların tutturulmas için açılmiş olan delikler gorulmektedir. Küçük palaestranın (11) kuzeydeki salonunun imparator kültüne, gúneydekinin de derslere ve toplantilara ayrılmiş olmaları gerektir M.O.4. yüzyılda yapilmiş bronz bir atlet heykelinin güzel bir Roma kopyasi güney salonda bulunmuştur.Bu heykel halen Viyana Muzesi'nde sergilenmektedir. Yapı toplulugunun hamam kisimları da buyuk boyutlarda kalintilar halinde ayakta durmaktadır. Zamanla onları örenyeri içinde hiç olmazsa kuçuk bir gezinti yapmaları öğütlenebilir.
Tiyatro Gymnasionu (Sek. koy, No. 12). Roma Imparatorluğu Dönemi'nde, olasilikla M.S.2. yüzyılin başinda inşa edilen bu yapinin, ancak palaestrası ortaya çıkarilmiş. Geri kalan bölümleri kismen kazilmiş olmasına rağmen güzel bir plan elde edilmiştir. 34 x 70 m. ölçüsündeki palaestranin kuzeyinde, bir stoa yerine bastan başa uzanan basamaklar şeklinde oturma yerleri görülmektedir. Böylece burası, gymnasionun beden hareketlerinin yapıldıği yer ve ayni zamanda da küçük bir "stadyum" olarak işlevgörüyordu.
Arkadiane (Şek. koy, No. 13). Imparator Arcadius'a (M.S. 395-408) atfedilen ve bir yazıtta da onun adi ile anilan bu sütunlu cadde, daha Hellenistik Dönem'de vardı. Gerçekten de bazı parçaları ve temelleri ortaya çıkarılan ve Arkadiane'in bati ucunda, onun tam ekseni üzerinde bulunan Liman Kapisi adlı propylon, Geç Hellenistik Dönem'dendir. Oldukça iyi korunmuş durumdaki Arkadiane, 11 m. genişliğinde ve 600 m. uzunluğunda sütunlu bir caddedir. Her iki kolonadın 5 m.genişliğindeki yaya yolu mozaik döşeli idi ve iç kesimlerinde bir sira dükkän uzanıyordu. Böylece aliş veriş edenler ya da gezmek isteyenler, bu yağmurdan ve güneşten korunmuş yaya kaldırimlarinda yürüyorlar, yaz günlerinde biraz ilerideki denizin esintileri ile seriniyorlardı. Arcadius tarafindan yapildiği bildirilen yazıttan, ayrica caddenin geceleri de aydınlatıldiğını Öğreniyoruz. Arkadiane'in aşaği yukarı ortasında, Korinth başlıklı dört sütundan oluşan bir anit yükselmektedir. Sútunlar büyük bir olasilikla dört Apostol'ün heykellerini taşıyorlardi. Yuvarlak kaidelerin nişleri ve ayrintiları, Erken Bizans Dönemi'nin stil özeliklerini göstermektedir. Bu nedenle bu dört sütunlu anıt, Efes'in son parlak dönemi alan Imparator Justinian (M.S. 527-565) zamanında yapılmış olmalidırlar.
Hellenistik Çeşme (Sek. koy, No. 14). Tiyatronun teras duvarinın kuzeybati bölümünde, cephede yer alan ve ion düzenindeki iki sütunla batilya, tiyatronun önündeki meydana açılan çeşme, oranlarındaki incelik, temiz ve pürüzsüz taş işçiliği ile Hellenistik Dönem stil özellikleri göstermektedir. lon başlıklarının ve sütun oluklarınin işlenmesindeki güzellik bakımindan çeşmenin M.O. 3. ya da en geç 2. yüzyılda yapilmış olması gerekmektedir.
Tiyatro (Sek. KOY, No. 15; Sek. 326 koy). Efes’in iyi korunmuş yapilarinin en bùyügü ve enetkileyicisi tiyatrodur. Genişligi 145 m. ve oturma yerlerinin yüksekligi 30 m.olan bu mermer yapi, şüphesiz Roma Çaği'nda çok güzeldi. Kuşadasindan Efes ören yerine yaklaşirken görülen tiyatronun, günümüzdeki kalıntiları da çok göz alicidır.Tiyatro ilk kez Hellenistik Dönem'de inşa edilmeye başlanmiş daha sonra Imparator Claudius (M.S. 41-54) zamaninda genişletilmiş, Inmparator Trajan'in (M.S. 98-117) döneminde tamamlanmiştır. Skenenin ilk iki katı Imparator Neron (M.S. 54-68) zamanında yapılmiş, üçüncü kat ise olasılıkla M.S. 2. yüzyılıin ortasinda eklenmiştir. Auditoriumda 24.000 kişilik oturacak yer bulunuyordu. Sahnenin ölçüleri 25 x 40 m'dir ve auditoriumun en üst sirasi orkestra düzeyinden 30 m. yüksekliktedir. Roma Çaği'ndan olan sahneniniçinde Hellenistik Dönem tiyatrosunun skenesine ait parçalar bulunmuş ve boylece yapınin o devirdeki düzeni ve biçimi konusunda bazı önemli bilgiler elde edilmiştir. Hellenistik Dönem'de oyuncular orkestrada, Roma Çaği'nda ise proskenionun ustünde oynuyorlardı.
Mermer Yol (Şek. koy 318, No. 16). Efes Artemis Tapinağr'ndan başlayan önce Vedius Gymnasionu'nu ve stadyumu geçerek tiyatronun batisi ile agoranin doğusundan ilerleyen ve kütüphanenin önünden doğuya kivrilarak devlet agorasina (Şek.koy 331, No. 20) çıkan, arkasından da Magnesia Kapisı'ndan itibaren kuzeye yönelip tekrar Artemis Tapinagi'na varan kutsal bir yol bulunuyordu. Görüldüğü üzere bu yol, ayni zamanda kentin ana caddesi idi. Yol çeşitli dönemlerde birçok bölümlerinde onarim ve değişiklik geçirmiştir. Yolun, tiyatronun güneyinden başlayarak ticaret agorasi boyunca uzanan kesimini M.S. 5. yüzyilda yaşamiş olduğu düşünülen Eutropios adlı bir kişi, büyük mermer pla-kalarla döşetmiştir. Bugün bile göze çok hos görünen bu mermer cadde, arabalara ayrilmiştı. Caddenin doğusunda günümüzde geç Roma Dönemi'ne ait bir kolonadin kalintilari, batisinda ise Neron döneminde (M.S. 54-68) inşa edilen ve aşağida söz konusu edilecek olan agoranın Dor düzeninde ve rustika tarzındaki stoasi ile 1,70 m.yüksekliğindeki kaide duvarı uzanmaktadır. Bu Dor düzenindeki kolonadın kuzey ve güney ucunda, anilan caddeye inen birer merdiven bulunuyordu. Yayalar bu merdivenlerden kolonada çikiyor ve sütunlar arasında yürüyolard.
Celsus Kütuphanesi (Şek.koy318, No. 19; Şek.koy 327; Şek.koy 328, No. 4). Efes 'in bugün için en onemli yapilarıindan biri hiç şüphe yok ki Celsus Kütüphanesi' dir. Birçok mimarliık arçasinin iyi korunmuş olarak ele geçtiği Celsus Kütüphanesi'nin onarim çalişmalarina 1970 yılında Arkeolog W.M. Strocka ve Yüksek Mimar F. Hueber tarafından başlanilmış ve bu çalişma 1978 yılı Eylül ayında, kütüphanenin görkemli ön yüzünün yeniden ayağa kaldırilmasi ile tamamlanmiştır. On yüzü iki kattan, ancak içi 10,92 x 16,72 m. ölçüsünde bir tek büyük ve yüksek salondan oluşan Celsus Kütüphanesi, 21 m. genişliğinde, dokuz basamaklı bir merdivenle çikilan ve tonozlu bir alt yapinin oluşturduğu bir platform uzerinde yükselir. Ayrica yapi diştan ikinci bir duvarla çevrildiği için kütüphane, alttan ve her bir yandan rutubete karşı çok iyi korunmuş durumda idi.
Günümüzde ayakta duran kalintilara bakildiğinda, arka ve yan duvarların içlerinde bir sira altta ve bir sira da üstte olmak uzere dortgen nişlerin var oldugu görülür. Yapida üçüncü bir niş sirasi dahavardive boylece kutüphanenin içi üç katl idi. Bu nişlerde bulunan dolaplarda ya da raflarda, rulolar ve ayrica ciltler halinde bir araya konmuş el yazmaları saklanıyordu. Ikinci ve üçüncu katlardaki nişlere ulaşabilmek için, günümüzde bazı kütüphanelerde yapildiği gibi iki katli bir galeri, buyük salonun üç kenarını at nali şeklinde dolaniyordu. Kitaplar okuyuculara bir memur tarafindan veriliyordu. Ortadaki büyük kemerli niş, üçüncü katin niş sirasınin ust düzeyine degin yukseliyordu ve içinde olasilıkla bilimin ve bilgeliğin koruyucusu olan tariça Athena nin bir heykeli bulunuyordu.Kütüphane çok zengin mimari süslemeli bir ön yüze sahiptir. Kazılar sirasında elegeçen parçalarla ön yüzün tamaminin onarimi yapılmiştır, ön yüz dört çift sütunla taşiniyordu. Her çift sütunun arkasinda birer niş, arasında ise birer kapi ve birer pencere bulunmaktadıir. On yüzde ilk katta bulunan üç kapı ve üstlerindeki birer pencereden sonra ikin-ci katta da aşagidakilerle ayni eksende olmak üzere üc pencere daha yer almaktadır.
Merdiven korkuluklarindaki Hellence ve Latince yazitlardan öğrendiğimize göre M.S.110 Vilinda konsul olan Gaius Julius Aquila kütüphaneyi babası Gaius Celsus Polemaeanus'un heroonu olarak inşa ettirmiş ve yapinın bakımı ve kitap alımı için 25.000 dinar miras birakmiştir, Aquila nin varisleri de eseri tamamlamişlardır (Yaklaşik M.S. 135). Celsus' un mermerden yapilmiş olan lahti, büyük orta nişin altındaki tonozlu alt yapida halen durmaktadır. Lahtin içindeki bir kurşun sandukada ölünün kemikleri bulunmaktadir. Kitüphanenin okuma salonu bilinmeyen bir tarihte yanmis, ancak ön yüzü saglam olmistir. İçerisi yikint ile dolu olan yapi bir süre için olduğu gibi birakılmıştır. Aşağı yukarıda MS 400 yillarinda yapinin onu bir havuz haline getirilmiştir. O zaman ön yüz, daha ayakta olduğundan havuz ile guzel bir uyum sağlıyor ve çarpicı silueti suya yansiyordu. Kazısirasinda havuzun içinde, merdivenlerin önünde bulunan ve Marcus Aurelius ile Lucius Verus'un Partlar üzerindeki zaferi nedeniyle dikilmiş olan bir anita ait büyük kabartmalar,günümüzde Viyana Müzesi'nde korunmaktadır. Kütüphanenin önündeki havuzla cadde arasindaki alanda, bir yazıtta sözü geçen auditorium yapisinin yer almasi olasidır. Profesörlerin, rhetorlarin (konuşmacı) ve ozanların ders verdikleri bu salonun, kütüphanenin hemen yakinındabulunmasI gerçekten uygundur. Auditoriumdan bugün hiçbir iz yoktur, buna karşın onun yapılması sirasında tahrip edilen Hellenistik Dönem'e ait yuvarlak bir yapınıin kaidesinden bir bölüm arta kalmıştır. Kütüphanenin hemen güneydoğusunda bazı önemli yapı kalıntiları bulunmaktadır. Kuretler Caddesi'nin başlangicında ve güneyinde biraz üstte görülen kalinti, anitsal bir kaptya ait olup (Şek.koy. 328, No. 5), Atina'daki Hadrian Kapisi'nın bir benzeri idi. Yolun güneyindeki havuz biçimli yapi Augustus Dönemine ait bir heroonun, sonradan çeşmeye donüştürülmüş halinin kalintisIdır (Şek. 328, No. 6). Çeşmenin güneydoğusundaki yapi kalıntisı ise M.S. 1. yüzyılda inşa edilmiş oktogon biçimli bir mezara aitt (Şek. 328 7). Uzerindeki yazıtlar sonradan 4. yüzylda kazılmişlardir.
Ticaret Agorası (Şek.koy 318, No. 17; Şek.koy 327, No. 1). Efes in ticaret agorası Helleninstik dönemde kutulmuştu.Hellenistik Dönem stil özellikleri gõstermektedir. Bununla birliete 110x 110m. ölçüsündeki dört kenarı kolonadlarla çevrili agoranin, Augustus ve Nero zamanında yapilan eklerle genişletildiği, ayrica Caracalla (M.S. 211-217) devrinde de büyük ölçüde restore edildiği anlaşılmaktadır. Agoranin dogusunu oluşturan Dor düzenindeki iki katlı çift kolonad, Neron'un imparatorluğu (M.S. 54-68) zamanında insa edilmiştir. Pazar yerinin güneydoğu kapısi ise M.O. 4 ya da 3 yilinda yapilmiştir. Uç geciti olan bu kapının attikasında hem Latince hem de Hellence yazilmiş iki yazit bulunur. Yazitlarda Agrippa'nın özgür kildiğı iki kölesi, Mazaeus ile Mithridates tarafindan yapilan kapinin, Augustus, karısı Livia, o tarihte ölmüş olan damadi Agrippa ve kizı Julia adina sunulduğu yazılidır. 2,52 m. yükseklikteki attikanın üzerine, yazitlar altin yaldizlı bronz harflerle yazılmıştı; bugün bu metal harflerin yalnız yuvaları kalmıştır. Doğu attikada "imparator" sözü "mberator" olarak görülmektedir. Bununla beraber metal harfli metinde bu yanlişliğın düzeltilmiş olduğu şüphesizdir.
Genellikle Hellence konuşan Efes halkı için bu dilde yazilan yazitta, kapinin ilk kez demosa yani özerk Efes halkına sunulduğunun yazılması,Latince metinde ise buna gereksinme duyulmamis olması ilginçtir. Ancak Augustus Döneminden başlayarak, Efes'in gerçekten autonom bir kent olduğu şuphesizdir. Mazaeus, Mithridates Kapisinin onarımi tamamlanmak üzeredir.
Agoranin ortasinda bir horologion yani bir su ve qünes saati bulunuyor ve çevresinde de yüzlerce heykel yer alilyordu. Bugün bu heykellerin yalniz kaideleri ele geçmiştir. Ancak kaidelerindeki yazılar, Efes'in Roma Çağ'ndaki sosyal yaşantısi konusunda çok önemli bilgiler vermektedir.Bu heykeller, rhetorlar, bilginler ve atletler ile çeşitli kamu gorevlilerine aittir.
Serapis Tapınağı (Sek. koy 327, No.3). Efes'in en ilginç yapılarından biri, Misirli kolonistlerce yaptrilmış olmasi gereken tapinaktır. Ticaret agorasınıin bati kapisi doğrultusunda, 24 m. genişliginde ve 160 m. uzunluğunda bir çeşit stoa biçimli bir uzantısi vardi (Sek. koy318). Buradan Serapis Tapinağr'na çıkıllyordu; bugün ise tapınağa, agoranin güneybati kösesindeki bir merdiven ile ulaşılmaktadır.Tapinak üç yani kolonadlarla çevrili bir alanın güney kesimine bitişik, çevreye egemen durumda bir yapi idi. Ustü taş tonozla örtülmüş bir cella ile önünde 8 Korinth sütunu bulunan bir portikodan oluşmaktadır. 29 m. genişliğindeki cellayı örten ağır tonozu taşiyabilmek için duvarlar çok kalın yapilmiştır.
Alt çapları 1,5 m., uzunlukları 14 m. olan monolith yani tek parça taşlardan oluşan sütunlar 57 ton ağırlığında idi. lki kanatlı kapi da 6 m. araliğı ile çok genişti. Yerde yatan üst yapi parçalarındaki derin oyulmuş mimari süsler, Antoninler Devrinin (M.S. 138-192) Barok stil özelliklerini göstermektedir. Yıkintilar arasinda Misir granitinden yapilmiş bir heykel parçasinin bulunmasi, ayrica ele geçen bir yazitta Misır kült rituslarına işaret edilmesi ve bașka bir yazitin da Serapis dinine girmiş olanlara sunulmasI nedeniyle, anitsal ölçüleri ile göze çarpan bu yapinin bir Serapis Tapinagi olduğu kabul olunmaktadır. Gerçekten, Bergama'da da ayni devirde büyük bir Serapis Tapinağı (Sek. koy. 299) bulunuyordu. Antik çağda MiSir özellikle buğday üreten bir ulke idi. Bu nedenle her ülke kendisi ile büyük ölçüde ticari ilişkiler içinde bulunuyordu.Hiristiyanlık Dönemi'nde Serapis Tapınağı bir kilise haline dönüştürülmüştür. Günümuzde, tapinağin doğu köşesinde bir baptisteriumun kalıntiları görülmektedir.
Skolastikia Hamamları (Sek. koy 328, No. 9). Ana caddenin Panayır Daği'nin güneybati eteginde oluşturduğu köşedeki büyük hamam yapisi, M.S. 1. yüzyilıin ikinci yarisında yada 2. yüzyılıin başında inşa edilmiş ve sonradan M.S. 400 yillarinda Skolastikia adlı Hiristiyan bir kadin tarafından geniş ölçüde restore ettirilmiştir. Bir yazittan aşk evi olduğu anlaşilan bölüm ile büyük bir tuvalet, bu yap toplulugunun ilk inşa evresine yani M.S. 1. yüz- yıla tarihlenir. Bu aşk evi Pompei'dekilerle karşilaştirildiginda, buyüklüğü nedeniyle dikkati çekmektedir. Franz Miltner, kizlara ait odalarin ust katta olduğunu, alt kat salonlarin da konuklara ayrıldığini düşünmektedir. Aşk Evi nin baş salonunu mozaik döseli ve yemek odası (tablinum) oluşturuyordu. Yerde odanın her dört köşesinde, dört mevsiminsimgeleri bulunuyordu. Kiş (başı örtülü) ve sonbahar (başi çelenkli) iyi korunmuş durumdadirlar. Avusturyalı araştıricilar, Roma Çaği yapi grubunda Skolastikia tarafından yapilan büyük ölçüdeki değişikliğin M.S. 400 tarihlerine rastladiğini ve bu iş için birçok Roma yapisindan, özellikle prytanaeumun (Sek. koy. 331, No. 19) malzemesinden faydalanılmıs oldugunu kaydederler. Skolastikia'nin başı kaybolmuş oturan heykeli ile yazitlı kaidesi, eski, asil durduğu yere konmuştur.
Hadrian Tapinağı (Sek. koy. 328, No. 10). Efes'in küçük ancak en goz alici eserlerinden biri olan Korinth düzenindeki Hadrian Tapinağı, bir celladan ve bir portikodan oluşmaktadir. Cellanin üstü taş tonozla örtülü idi. Portikonun ön yüzünde ortada iki sutun, yanlarda da dörtköşe birer ayak bulunmaktadir. Yanlarda düz olan architrav ve onun üstündeki friz, iki sütunun ortasinda bir kemer biçimini alır. Ortası bir Tyche (kent tanriçası) büstü ile süslü olan kemeri, bugün yalniz iki uçtaki parçaları kalmış olan alinlik çevreliyordu. Cella kapisinin üstündeki kemer şekilli tympanumda, bir akanthus bezemesi içinden yükselmekte olan bir kiz figürü tasvir edilmektedir. Architravin üstündeki yazitta, tapinağin P.Quintilius adli biri tarafından Imparator Hadrian'a (M.S. 117-138) sunulduğu yazılıdir. Birçok Anadolu kentleri gibi Romalıların yardımini ve dostluğunu kazanmakiçin autonom Efes kenti de imparator kültü için tapınak ayırmayı gerekli buluyordu ve bu tapinak Domitian Tapinaği'ndan (Sek. koy 331, No. 17) sonra, bir imparatora ayrilmiş olan ikinci kutsal yapi idi. Kentler, adları belirtilirken özellikle "tapinak koruyucular" ile aniliyorlardı. Ancak Hadrian tapinağı bu kategoriye girmiyordu. Gunkü krala bir şahis tarafindan adanmişti.
Hadrian Tapınağı M.S. 4. yüzylda kismen yikilmış olduğu için restore edilmiş ve bu sirada portikonun iç duvarlarının üstünü süsleyen dört kabartma eklenmiştir. Kabartmalarin asilları müzede olup, yerlerine alçı kalipları konmuştur. Kabartmalar M.S. 4. yüzyıl dandirlar ve Efes'teki öteki yapilardan alınmişlardır. Bunlar Efes in efsanevi kuruluşuna ilişkin tasvirlerdir. Aşağidaki sahneleri saptayabilmekteyiz: Efes'in kurucusu mitolojik kral Androklos'un yaban domuzunu öldürüşü; Herakles'in Theseus'la savaşı; Amazonlar ve bir tanrilar toplantisi; Dionysos ve neşeli topluluğu, öyle ki bunların içinde bir fil üstündeki satyr çift flüt çalmaktadır (Fleischer, Festschrift für F. Eichler, s. 23-71). Cellada burada bir tanri olarak tapinilan Imparator Hadrian'in heykeli bulunuyordu. Cellanın kuzey duvarınin arkasindaki alçak podyum, bu heykele ait, bulunan tek kalıntidir.Tapinağin önünde duran ve dört köşe sütunlar ile bu sütunlara dayanan dört kaide üstünde, Roma imparatorları Galerius, Maximianus, Diocletianus ve Constantius Chlorus'un bronz heykelleri bulunuyordu.
Bülbül Dağı, Koressos Dağı Yamaçlarındaki Ev Blokları. Bülbül Dağı'nin Hadrian Tapinagr nin karşisindaki kuzey yamaCinda, son yllarda yürütülmüş olan kazılarda, Efes'in yerleşme bölgesine ait bir kesim ortaya çıkarılmıştır. Ozel evlerden oluşan iki ada (insula) tamamina yakıin açılmiştır (Sek. koy. 329, 330).
Trajan Çeşmesi (Sek. 328, No. 12). Kuretler Caddesi, her iki yanı kolonadlı bir yol olarak güneydoğu yönde ve yokuş yukari doğru devam eder. Yolun kuzeyinde Skolastikia Hamamlarınin sonundaki yan sokaktan 40 m. sonra, doğuda yer alan bu yapi, 5,20x11,90 m. ölçüsündeki büyük havuzu üç yanından çeviren iki katlı bir çeşmedir. Alt katta kompozit, üst katta ise Korinth düzenindeki sütun başlıkları kullanılmiştır. Yapinin ortadaki bölümünde, suyun havuza aktiğı yerde, Imparator Trajan'in çeşmenin iki kati boyunca yükselen büyük heykeli duruyordu. Heykelin kaidesi, heykelin iki ayağınin durduğu kütle ile birlikte yeniden eski yerine konmuştur. Sular, heykelin altından çağlayanlar halinde büyük havuzun uzerine dokülüyor ve oradan da kent halkınin su aldıği 1,90 m. genişliğindeki ince, uzun havuza akiyordu.
Trajan Çeşmesi'ni süsleyen çeşitli heykeller Efes Müzesi'ne götürülmuşlerdir. Sütunların orijinal yükseklikleri bilinmediği için, araştıtmacılar bir anastylosis yapmaktan çekinmişlerdir. Trajan Çeşmesi ni geçer geçmez gorülen Herakles kabartmaların bezel kaide kaIntilar, M.S. 4. ya da 5. yúzyilda insşa edilmiş bir giriş kapisıina aittir. Daha leride bir yol kavşagi gelir ve burada, kazıcıların Domitian Yolu olarak adlandirdiklan yol guneye sapar. Kavsşaktaki çeşitli anitlar arasında, Kuretler Caddesi'nin kuzeyinde, rustika biçimibloklardan oluşmusş bir kaide görülür. Kismen ele geçen yaztna gore bu anıt, diktator Sulla'nin torunlarindan biri olan Memmius adina, Geç Hellenistik Dönem de dikilmistir (Sek. koy331, No. 14).
Memmius Aniti'nin kuzeybatisindaki bitişik yapi, bir yazıta gộre Hydreion yani çeşme idi (Sek. koy 331, No. 13). Kavşağın tam ortasinda görülen yuvarlab Sunak başka yerden gelmiştir ve burada geçici olarak durmaktadir. Güneye sapan Domitian Sokaği'nin Kuretler Caddesi'ndeki ucunda yer alan rustika biçimli bloklarla işlenmiş ve kazıciların "Kaide Yapr" olarak adlandirdikları yapinin ne ise yaradığı bilinmemektedir (Sek. 331, No. 15). Domitian sokağinda, biraz ilerideki anıt (Sek. 331, No. 16) Marnas su kemerini inşa etmiş olan C. Sextilius Pollio onuruna dikilmiştir. Yazitına göre anit, C. Ofillius Proculos adli biri tarafindan Augustus Dönemi'nde diktirilmiş ve M.S. 93 yılında da apsisli bir çeşme ve heykellerle zenginleştirilmiştir. Yapida bulunan heykeller Efes Müzesi'ne konmuştur. Söz konusu heykeller çeşmenin alinlıginda yer alan Polyphem Grubu'na ait olup, Bernard Andreae tarafindan başarilı şekilde restore edilmişlerdir (Müze içindeki ve bahçedeki rekonstrüksiyona bakiniz). Domitian Sokaği'nin sonunda yer alan anit da (Sek. 331, No. 18) bir çeşme olup, M.S. 80 tarihinde C.Laecanius Bassus adına inşa edilmiştir.
Domitian Tapınağı (Sek. koy. 318, No. 23; Sek. koy. 331, No. 17). Efes te bir imparator adina yani ona tapinilmak üzere yapılmış ilk kutsal yapi Domitian Tapinağir'dir. Kendisini "Yönetici ve Tanri" olarak adlandıran Domitian (M.S. 81-96) için Efesliler, birçok bakımdan kolosal olan bir tapinak yaptılar. Kentin en güzel ve en merkezi yerinde, devlet agorasınin hemen karşisinda, Bülbül Daği'nın kuzey eteklerinde 50 x 100 m. ölçüsünde, tonozlu alt yapilar üstünde büyük harcamalarla bir teras oluşturarak tapinagi buraya inşa ettiler. Yol kavşağinin güney istikametinde yer alan söz konusu terasS, bütun gorkemliligi ile göze çarpar. Yapi diğer bütün Roma tapınakları gibi, önde dört sütunu bulunan küçük bir prostylostu ve peristasisi 8 x 13 sütunlu idi. Cellasi 9 x17m. olan tapinağin stylobat ölçüleri 24x34 m'dir. Tapinak 8 basamaklı bir krepis üzerinde yükseliyordu. Tapinağin bu küçük ölçüklerine karşın, yalniz başı ve bir kolu ele geçen Domitian'in kült heykeli çok büyüktüir.
Heykel otururken 5 m., ayakta durduğunda ise 7 m. yüksekliğinde olmaliydı. lyi korunmuş olan baş ve bir insan büyüklüğündeki ön kol, günümüzde Izmir Müzesi'nde bulunmaktadir. Silah kabartmalar ile süslü sunak, halen Selçuk Efes Müzesi nin bahçesinde onarim görmüş olarak durmaktadır. Tapinağin yerinde çok az kalinti vardır. Efes kenti bu tapinağin yapilmasından sonra, "Asia'nıin birinci ve en büyük metropolü" unvanina, ayrica Roma imparatorunun Tapinak koruyuculuğu' özel hakkını da eklemişti.
Domitian Sokağı kavşağından sonra Kuretler Caddesi, Devlet agorasınin girişi önünde son buluyordu. Bir zamanlar bir giriş kapisinın bulunduğu bu yerde, şimdi onun kabartmalarla bezeli yalniz iki tane dört kÖşe sütun parçası kalmıştır. Kabartmanin birinde Hermes bir koçla, diğerinde ise bir genç bir keçi ile ve bir başkasında da bir omphalos ile bir tripod (üçayak) tasvir edilmiştir. Hiç şüphe yok ki, Hermes figürü, devlet agorasina yaklaşildiğıni bildiren bir işaretti.
Devlet Agorası(Sek. koy. 318, No. 26; Şek. 331). Birkaç yildır kazılmakta olan devlet agorasinin kuzey ve doğu stoalari gün işiğina çıkarilmiştır. Bulunan bir architrav parçasinda kuzey stoa bazilika olarak tanımlanmaktadır. Bu stoa, iki sütun sirası ile bir orta ve iki yan nefe ayrilmiştır. Ortanef, iki yan nefden 2/3 ölçüsünde daha yüksekti. Güneydeki yan nefin agoraya bakan yuzünde de bir sira sütun vardı. Bazilika, Augustus Dönemi sonlarinda ion düzeninde inşa edilmiş olup, başlıkları iki yanlarında boğa başları ile süslenmiştir
Roma Imparatorlugu' nun geç bir doneminde, taşıma gücünü artırmak amacı ile boğa başlı sütunlarin arasina Korinth başlıklı sütunlar yerleştirilmiştir. Kazılar sirasinda bazilikanın 1,30 m. altinda tek bölümlü bir Hellenistik stoanin varliği saptanmiştır.Agoranin bazilika yapisinda bazi kentişlerinin, örneğin mahkeme toplantilarınin yapildığı olasidir. Aslinda devlet işlerinin gorüldügü yer olan prytaneionun hemen bazilikanin arkasinda bulunmasi da bir rastlanti değildir.
Prytaneion (Sek. 331, No. 19). Bu yapI, Özerk Efes kentinin, içinde sürekli yanan ateşi olan Hestia Boulaia tapınağı ile birlikte bulunan Belediye binasi idi. Prytaneion politik işlerin görüşüldüğü, ayrica önemli törenlerin, şölenlerin ve kabullerin yapildığı yerdi. Araştıricilar prytaneionun Dor düzenindeki avlusuna ait mimarlik parçalarindan bazı örnekleri, büyük toplanti salonunun önüne koymuşlardır. Prytaneion Augustus Döneminde inşa edilmiştir. Ayni yerde Lysimachos Dönemindeki prytaneionun da bulunmasi gerekmektedir. Qünkü sürekli ateşin yandığı sunağin bir yerden diğer bir yere götürülmesi olanaksizdır. Prytaneionun avlusu, amazon kalkanları ile firildak motiflerinden oluşan bir mozaikle süslu idi. Büyük salondaki kompozit başlıklı sütunlar, yapinin M.S. 3. yüzyılda değişikliğe uğradiğıni göstermektedir. M.S. 400 yıllarında Skolastikia adli Hiristiyan kadin yaptırdıği hamamlar için (Sek. koy 328, No. 9), yukarida deginildiğigibi özellikle prytaneionu yiktirarak taş ve mermerlerini yapi malzemesi olarak kullanmiştır. Bununla birlikte Skolastikia, putperestlik döneminde burada duran iki güzel Artemis Ephesia heykeline dokunmamiş ve onlar da günümüze değin gelebilmişlerdir. Halen Efes Müzesi'nde bulunan sözkonusu Efes Artemis'lerden iki insan boyunda olanı, Domitian Döneminde (M.S.81-96) yapılmişti ve zamanında prytaneionun büyük salonu önündeki avlunun ortasinda yer allyordu. Diğeri ise bir insan boyunda olup, çok güzel bir çehreye sahiptir (Lev. 104).Saç tuvaleti, yüz ve gözlerinin işlenişi ile Hadrian Dönemindendir (M.S. 117-138). Bu yapiti Franz Miltner, Hestia Boulaia Tapinaği'nin yan odalarinin birinde büyük bir özenle toprağa gömülmüş olarak bulmuştur. Olasılıkla Skolastikia'nin bazı işçileri bu güzel heykeli yapi malzemesi olarak kullanmaya kiyamamiş ve bu nedenle onu, õzel bir dikkatle toprağa gömmüşlerdir. Anilan heykel de günümüzde Selçuk Müzesi'ndedir.
Odeion (Bouleuterion). Tiyatro biçimli bu yapı, odeion (Sek. koy. 331, No. 21) olarak adlandirilır. Ancak yanında prytaneionun ve önünde de devlet agorasinin bulunduğu göz önünde tutulursa, bu yapinin bir bouleuterion olduğunu ya da ayni zamanda bir bouleuterion işlevi gördügunü sòylemek yanliş olmasa gerektir. Orkestrada yağmur sularini akitmaya yarayan hiçbir oluk bulunmadiğiiçin, zamaninda üstü örtülüolduğu düşünülen bu 1400 kişilik salon, ideal bir bouleuterionun koşullarına sahiptir. Aslinda Roma Devri bouleuterionları da oturma yerleri bakıimindan bir tiyatrodan farksizdır. Kaldi ki "Odeion'un podyumu tipik bir proskenion değildir ve bu bakımdan da Roma bouleuterionlarina benzemektedir. Bu nedenle yazıt parçalarına göre Publius Vedius Antoninus'un M.S.150 yilindan hemen sonra inşa ettirdiği bu yaplyı bir bouleuterion olarak tanimlamak uygun olacaktır.
Ozel Hamamlar (Sek. koy 331, No. 22). Odeionun doğusundaki çok iyi korunmuş yapi kalıntiları, araştıricilar tarafından bir hamam olarak tanımlanmiştır. Söz konusu yapinin,bir yazıtta belirtildiği gibi Efesli ünlü sofist Flavius Damianus'un salonlarından birini yaptırttiği Varius Hamami olduğu sanilmaktadır.
Büyük Çeşme ((Sek. koy. 331, No. 23). Devlet Agorasının güneyinde, Odeionun karşısında yer alan anitsal çeşmenin suyu, bugünkü ad Dervent Deresi olan ve Efes ören yerinden 6 km. kadar doğuda bulunan Marnas Nehri'nden geliyordu. Aydın yolunda, Efes' ten 5 km. kadar uzakta, dar bir vadide yer alan iki katli aquadükt Marnas'tan su taşiyordu.M.S. 4 ile 14 yıllari arasındaki bir tarihte, Gaius Sextilius Pollio tarafından yaptırilan bu sukemerinin bir ucu, 20 yıl önce bir su taşkini sonucunda yıkilmış ise de Türkiye'nin çok iyi korunmuş ve en eski su kemeri olan bu önemli sanat eseri şimdi Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlugü tarafindan restore edilmiştir.
Doğu Gymnasionu (Sek. koy 318, No. 27). Kentin kenarındaki bu gymnasion oldukçaiyı korunmuş güzel bir eserdir. Imparator salonunda sofist Flavius Damianus ve karısi Vedia Phaedrina'nin portre heykelleri bulundugu için, kazıcılar palaestranın ikisi tarafından yaptırildiği düşüncesindedirler.
Magnesia Kapısı ((Sek. koy. 318, No. 28). Bugün çok tahrip görmüş durumdaki bu yapı,6 kentin günümuze degin korunmuş tek kapisi olup, büyük bir olaslıkla Imparator Vespa sian (M.S. 69-79) tarafindan inşa ettirilmiştir. Kazılarda ele geçen bir yazıttan, Artemision'da başlayan tören yolunun, Magnesia Kapısi'ndan tiyatroya ve oradan stadyumun doğu ucundaki Pion Kapisi'ndan geçerek, yine Artemis Tapinağıi'na ulaştiği anlaşılmaktadır. Tören yolunun dişinda, Magnesia Kapisı ile Artemision arasında sofist Damianus'un yaklaşık M.S. 2. yüzyılın üçüncü dörtlüuğünde inşa ettirdiği sütunlu bir yol vardı.
Kent Duvarları ((Sek. koy 318, No. 29). Lysimachos tarafindan M.O. 3. yüzyılın başında yaptırilan güzel duvar kalıintiları, Koressos Dağ'nın yani Bülbül Dağr'nin sirtında ve Pion Daği'nda (Panayır Dağı) günümüze değin oldukça korunabilmişlerdir. Erken Hiristiyanlık Devri'nde yapilmış olan duvar ise Panayır Daği'nın üstünden geçerek, stadyumu ve Vedius Gymnasionu'nu da içine alarak limana değin iniyordu ((Sek. koy.318, No. 7).
Meryem Ana Evi. Yukarida Meryem Kilisesi konusunda, Hz. Meryem'in büyük bir olasılıkla Efes'te yaşadığinı ve öldüğünü söylemiştik. Bu inanış Papa VI. Paul'ün 1967 yıIinda Efes'e yaptiğı ziyaretle Hiristiyanlık dünyasıinda güç kazanmıştır. Gerçekten, Papa VI. Paul'ün ziyaretinin yıldönümü nedeniyle, her yıil düzenlenen dinsel törenler, büyük bir konuk topluluğu tarafindan izlenmektedir. Meryem'e ait olduğu sanılan evin bulunduğu tepecikler manzara bakımindan da çok güzeldir.